İçeriğe geç
Conatus Danışmanlık Merkezi

Conatus Danışmanlık Merkezi Hakkında

Baruch Spinoza

Conatus Nedir?

Adlandırmanın, insanın temel eyleme tarzı olduğu bir gerçek. Bir var olanı anmak, çağırmak maksadıyla diğerlerinden ayırt etme eğilimimiz var gibi görünmektedir veya kendimizi “ben” kıldığımızın bilincinde olduğumuzda bunu adlandırma ihtiyacı duyarız. Her canlı veya cansız varlığın adlandırılması edimiyle kalmaz, ilişkilerimizi, birlikteliklerimizi, duygularımızı da adlandırırız. Tıpkı birlikteliğimize “Conatus” adını koyduğumuz gibi.

Bu latince sözcük çaba, mücadele, dürtü, eğilim gibi anlamlara gelmekle beraber Spinoza felsefesinin kilit kavramıdır aslında, manasının derinliğini de oradan almaktadır. Biz bir psikoloji, psikoterapi topluluğu olmakla birlikte felsefe ve psikoloji sürekliliğinin göz ardı edilmemesi gerektiğinin de ısrarla altını çizenlerdeniz. Ne de olsa kök, köken ne olduğumuza ve olacağımıza ilişkin en iyi fikri veren değil midir? Psikolojinin kökleri sağlamca felsefededir ve deneysel alan dışında insan ruhsallığında dönüp dönüp bakacağımız yer orası olmalıdır. İşte ilk bakışta kim olduğumuzun görünür kılınmasında önemli rol oynayan ismimizde dönüp felsefeye baktık biz de. Hem bir araya gelişimizdeki iştahı, arzuyu hem aramızdaki etkileşimi ve hem de birlikteliğimizdeki sevinci daha iyi hangi kavram anlatabilirdi ki?

Spinoza, doğanın özünden gelen eylemsellikle tek tek varolanların tümüne içkin var kalma çabası bulur. İçkin olması dışarıdan verilen veya sonradan kazanılan bir özellik değildir. Bu çaba, “varoluş bir kez verildikten sonra varoluşta sürüp gitme çabasıdır.” Her birimiz hayatta kalmaya çabalamaya yazgılıyız o halde. Bu yazgı olumlu anlamda bir kudret olarak bizde var olandır. Bir kalemin yazma gücünde, bir sincabın ağaca tırmanma güdüsünde gördüğümüz hep aynı kudretin görünümleridir. “O, insanın kendini koruma çabasıdır” der Spinoza conatus için. İnsanın kendini koruması ne demektir? Bu varlığını sürdürmenin yoludur aslında. Diğer var olanlarla her etkileşiminde devreye giren zorunluluklarla tekil varoluşunu savunma zorunluluğu. Bu varoluşta conatusun sadece insana özgü bir ayrıcalık olmaması dikkat çekicidir. Bu yönüyle varolan toplumsal anlamlandırma biçimlerine aykırıdır. Çünkü insan doğadaki diğer varolanlardan üstün değildir ona göre. “Spinoza insandan, onun duygu ve davranışından sözedenlerin, genellikle doğal olmayan bir şeyden söz eder görünmelerini yadırgar” (Tülin Bumin- Tartışılan Modernlik.) Tüm varolanların birbirleriyle ilişkilenmeleri, karşılaşmaları ve her birinin kendi conatusuyla var kalma çabası, insanın da doğa yasalarının belirleyiciliğine tabi ve bilinebilir olmasını getirir. Bu tavır psikolojinin de kapılarını sonuna dek açacaktır. Belli ki Spinoza psikolojinin bilim olarak kabul edilmesinden veya Freud’un psikanalizinden seneler evvel insana ilişkin duygu, düşünce, bilinç, bilinçaltı gibi kavramlara ve aralarındaki ilişkiye dikkat çekmiş, insan doğasıyla ilgili bilimsel yaklaşımın mümkün olabileceğini düşünmüştü. Özellikle hakim olan düalist yaklaşımın aksine monist evren tasarımı insanın beden ve zihin olarak bölünmesi ve zihnin hükümranlığına önemli bir karşı çıkış olarak görünmektedir. Aynı zamanda günümüzde nöroloji çalışmalarının ortaya koydukları Spinoza’nın felsefesindeki bilinç, düşüncenin fiziksel olanla örtüşmesi, özgür irade olmaksızın davranışlarımızda ortaya çıkan değişimler, büyük ölçüde örtüşünce onu güncel tartışmaların içine çekmiştir.

 

İnsana dair anlama çabamızda Spinoza’dan öğrenebileceğimiz neler var? Sorusunu sorarak insanı anlama çabamızdaki sevinçli ortaklığımızda onun düşüncelerine bakmayı sürdüreceğiz gibi görünmektedir. Balanuye’nin dediği gibi “Varlıklar, çabalarının gücü, çeşitliliği ve yaratıcılığı ölçüsünde var kalırlar.”